Osmanlıların kuruluş devirlerinde Balkanlar’a doğru yayılma alanlarından birisi olan Selânik (Thessaloniki), kadim bir geçmişe sahiptir. Bir Bizans metropoliti olarak değerlendirebileceğimiz Selânik kenti, Bizans’tan Osmanlılara değin birçok tarihsel olaya da ev sahipliği yapmış olmasıyla dikkat çekicidir. Thessaloniki kentinin, Roma ile Konstantinopolis arasındaki bağlantıları sağlayan tarihsel Via Egnatia yol şebekesinin üzerinde bulunması ve bu yolları deniz ulaşımına bağlayan doğal bir limana sahip olması, Antik çağlardan beri mühim bir ticaret merkezi haline gelmesini sağlamıştır (Delilbaşı, 2013).
Selânik (Thessaloniki) İ.Ö. 4. yüzyılın ilk çeyreğinde Makedonyalılarca kurulmuştur ve şehir adını Büyük İskender’in kız kardeşi olan, Makedonya kralı Kassander’in karısı Thessaloniki’den alır. Şehir, takriben İ.Ö. 146 yılında Romalılarca alınmış ve Konstantinopolis’ten sonra imparatorluğun ikinci büyük başkenti olmuştur. Bizans yani Doğu Roma İmparatorluğu döneminde şehir defalarca istilalara uğramış ve bu istilaların en büyükleri kronolojik olarak VI. ve VII. yüzyıllarda Slav, X. yüzyılda Bulgar ve 904 yılında İslâm orduları adı altında Araplar tarafından gerçekleştirilmiştir (Delilbaşı, 2013). Öyle ki bu Arap istilası Doğu Romalılarca hafızalardan silinmeyecek ve bir tasvirde kendisini gösterecektir. Bunun en güzel örneği günümüze değin ulaşmış ve Skylitzes tarafından yazılmış bir elyazmasındadır.
Bizans İmparatorluğu’nun malî, idarî ve içtimaî bunalıma girdiği XIII. ve XIV. yüzyıllarda, Thessaloniki şehri, Andronikoslar’ın taht mücadelelerine ve Zealotlar’ın ihtilaline tanıklık etmiştir. Bu yaşanan hadiseler şehir halkının durumunda hiç de iyi sonuçlar vermemiş ve yoksulluk gittikçe artmıştır. Bu şartlar altında Anadolu’nun Kuzeybatısında doğmuş ve her geçen yıl fetih hareketlerine devam eden Osmanlılar, şehri 1383-1387 yılları arasında dört yıllık bir kuşatmadan sonra I. Murad-ı Hüdavendigâr devrinde almışlardır (Delilbaşı, 2013). Sultan I. Bayezid devrinde Osmanlı yönetiminde olan Selânik, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Süleyman Çelebi tarafından Bizans’a geri verilmiştir. Selânik’in geri verilmesinin nedeni Süleyman Çelebi’nin Anadolu’daki kardeşlerine karşı giriştiği ittifak arayışlarının neticesinde yaşanmış bir hadisedir. Süleyman, Venedik ve Bizans ile yaptığı 1403 tarihli bu anlaşma ile Selânik şehrini ve limanını Bizans’a teslim ettiğini resmen beyan etmiştir. Venediklilerce tutulan bir vesikadan bu anlaşmanın muhtevasına ilişkin şu alıntıyı yapmakta fayda vardır:
“Ben, Büyük Sultan Bayezid’in oğlu Sultan Süleyman (Musulman Zalabi), Greklerin büyük imparatoru, babam olan VII. Johannes Paleologus (Caloiani) ve büyük yerel idareler, Rodos Şövalyeleri, Venedik, Genova, Sakız (Sio), Naxos (Nixia) ve onların Ege (Mar da Basso) ve Karadeniz’de (Mar Mazor) sahip olduğu yerlerin temsilcileri ile yemin ettik ve gerçek barışı akdettik. Greklerin babam olan İmparatoruna, Selanik, Kalamarya, Halkidikya ve Selanik Körfezinin sahil kısımlarını verdim.” (Dennis, 1937)
Görüldüğü gibi bu Süleyman Çelebi’nin yaptığı antlaşma neticesinde Selânik ve çevre bölgeleri Bizans’a tekrar verilmiştir. Bundan sonraki süreçte şehir Fetret Devri süresince diğer şehzadeler olan Musa ve Mehmed (I. Çelebi Mehmed) tarafından kuşatılacak fakat alınamayacaktır.
Tüm bu kuşatmalar ve işgaller zarfında kentin ve kentlilerin durumu günden güne kötüleşiyor ve Selânik Başpiskoposu Simeon tarafından “Aya Dimitrios üzerine konuşmalar” adlı eserinde durumu izah ederken, imparator II. Manuel’in kentlilerin haklarını savunmadığını, halkın sefalet içerisinde olduğu ve şehri Türklere teslim etmek istedikleri gibi ifadeler kullanmıştır (Delilbaşı, 2013). Şehir Osmanlılar tarafından II. Murad zamanında ikinci kez kuşatılacak ve nihai olarak takriben 1912 yılına değin Osmanlı toprağı olarak kalacaktır. Şimdi Osmanlıların Selânik’i ikinci kez alışının nasıl olduğuna dair kaynakları taramakta fayda vardır. Şehrin Türkler tarafından ikinci kez kuşatılıp alınmasının görgü tanığı olan Johannis Anagnostis, “Selânik’in Son Zaptı Hakkında Bir Tarih” adlı eserinde, Osmanlı Sultanı II. Murad’ın şehri almadan önce izlediği barışçı politikayı gözler önüne sermiştir. Hatta yakın tarihlerde zapt edilen Yanya şehrinin halkına gönderdiği Grekçe amannâme dahi mevcuttur. Yine Anagnostis’in bir diğer kroniği olarak bilinen Diigisis adlı kroniğinde bu bilgilere ulaşabilmek mümkündür.
Şehrin alınışı Aşıkpaşazâde ’de ise şu şekilde tasvir edilmiştir:
“Bir gün Sultan Murad Han Gazi vezirlerine, “Şu Selanik denen şehir uzak mıdır?” diye sordu. Vezirlerde, “Sultanım! Serez’ den öteye hünkâr yürüyüşüyle dört konaktır.” Diye cevap verdiler. Padişah, “Öyle ise neden duruyorsunuz, çabuk sefer hazırlığına başlayın, derhal topları ve mancınıkları hazırlayın.” emrini verdi. Gelibolu’dan gemiler getirttiler, gazaya niyet diye ilan ettiler ve yola çıktılar. Selanik hisarı üzerine vardılar; civardan pek çok savaşçı gazi toplanarak harbe tutuştular. Günlerce savaş yapıldı. Sonunda padişah, “Paşalar, bu kaleyi almak için tedbir alıp tedarik görün.” dedi. Evrenosoğlu Ali Bey bunun üzerine,” Devletli sultanım hisar savaşı bir hayli zordur. Sultanım bunu yağma etmek lazım, ancak o zaman alınır.” Deyince Sultan Murad Han Gazi, “Haydi, hisar yağmadır. Allahu Ekber” dedi. Gaziler yağma haberini işitince her taraftan merdivenler getirip yürüdüler ve göz açtırmadılar. Hemen göz açıp kapayıncaya kadar hisara daldılar ve kaleyi fethettiler. Ganimet mallarına battılar. Kafirlerini esir ettiler, ganimetler ele geçti. Şehrin evleri boş kaldı. Kendi isteğiyle kalanlara evler mülk olarak verildi. Sonra Vardar Yenicesi ‘nin halkını getirip Selanik’te iskân ettiler. Kısacası küfür ülkesi İslam nuruyla aydınlandı. Bu fetih hicretin sekiz yüz otuz üçünde (M. 1429-30) Sultan Murad Han Gazi eliyle gerçekleşti.” (K.Yavuz, 2007)
1430 yılında Sultan II. Murad, Bizanslı Hristiyanlarca korunmaya çalışan şehir surlarına saldırdı. Birçok askerle gerçekleştirdiği bu saldırı sonucunda şehrin büyük kilisesi yağmalandı ve şehrin yerlilerinden yüzlerce kişi esir alındı ya da öldürüldü. Adı geçen bu büyük kilise Murad tarafından bir camiye çevrildi ve sonrasında yeniden inşa edilmek üzere Osmanlı yönetimi altında varlığını sürdürdü (Vryonis, 1986).
Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus ise Sultan II. Murad’ın, çok mühim bir ticaret kenti olan Selânik şehrini gerek maddi kaynaklara zarar vermemek gerekse de kendi askerlerini korumak amacıyla savaşsız ele geçirmek için oldukça büyük çaba sarf etmesidir. Fakat İslâm fıkhında açık bir şekilde belirtildiği gibi üç kez amannâme gönderilen kâfir üzerine akın kaçınılmazdır. Fetih sonrasında ise yerli Rumlara hem manastırlarını hem de mal ve mülklerini geri verdiği göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlıların Balkanlar’da izlediği istimalet politikası bir kez daha karşımıza çıkmaktadır (Delilbaşı, 2013).
Daha öncede belirtildiği gibi 1430’dan 1912 yılına değin geçen süre zarfında Osmanlı yönetimi altında kalan Selânik’in fetihten hemen sonra yapılan tahriri günümüze ulaşmamış olsa da bölgeye ait en erken tarihli defter olan 1478 tahririnden şehrin nüfus ve iskânı hakkında bazı bilgiler edinilebilmektedir. Bu durumda Selânik’e ait en eski defter olan 1478 tarihli defter, İstanbul Başbakanlık Arşivi’nde hicri 883 tarihli mufassal defteridir. Bu deftere göre şehrin nüfusu 1478 yılında %58’lik bir bölümünün Hıristiyan, %41’inin Müslüman olduğu anlaşılmaktadır. Bu defterin incelenmesinin ardından şehir mahallelerinin isimlerinde herhangi bir değişiklik dahi yapılmadan korunduğu da ayrıca anlaşılmaktadır (Lowry, 1981). Heath W. Lowry tarafından incelenen tahrir defterleri neticesinde çıkarılacak nihai rakamlar ise şöyledir: 1478 yılında Selânik’te 862 Müslüman, 1.275 Hıristiyan hane vardır. Bir sonraki tahrir olan 1500 yılına ait defterde ise bu oranlar her iki hanede de artış göstermekle birlikte, 1.715 Müslüman, 1.688 Hıristiyan hane sayısına ulaşmıştır. Bu yıla ait diğer ilgi çekici bir kayıt ise şehirde 754 Yahudi hanesi bulunmasıdır. Yahudi nüfusunun 1492 sonrasında Osmanlı coğrafyasına yerleştirildiği düşünüldüğünde nedeni açık bir şekilde anlaşılır. Yine diğer 1519 tarihli bir tahrirde Müslüman hane sayısı gittikçe Hıristiyan hane sayısının bir önceki tahrirde olduğu gibi üzerinde görünmektedir. 1519’deki Yahudi hanesinde ise büyük bir artış olmakla beraber oranı 3.143’e yükselmiştir.
Lowry’nin incelediği diğer bir 1520-1566 yıllarına ait defterlerde ilginç bir şekilde bu sefer Müslüman nüfusu azalmış Hıristiyan nüfusu, Müslüman nüfusuna oranla daha yüksek bir oran göstermektedir. Bölgeye ait 1613 tarihli bir defterde ise 1.090 Müslüman hane, 561 Hıristiyan ve 2.033 Yahudi hane mevcuttur. Bu oranlardan da anlaşılacağı gibi zaman içerisinde tekrar Hıristiyan nüfus düşmüştür. Buna nazaran Yahudi nüfusunun gittikçe artış göstermesinin sebebi, imparatorluk içerisindeki ticaret ile doğrudan alakadar olmalarıyla açıklanabilir. Nitekim yazının başında belirtildiği gibi Selânik tarih boyunca önemli bir ticaret ve kültür merkezidir.
Sonuç
Tarih boyunca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Selânik (Thessaloniki) şehri sırasıyla Helenistik, Grek-Roman ve en sonunda İslâm kültürünün harmanlandığı kozmopolit bir yapıdadır. Şehrin İ.Ö.IV. yüzyılda kuruluşundan Osmanlı devrine kadar olan sürece kısaca değinilmekle beraber, Osmanlı fethi sonrasında bölgede ne gibi politikalar icra edildiğine dair özellikle tahrir ve nüfus kayıtlarından alınan bilgiler sayesinde denilebilir ki; XV. yüzyılın ilk otuz yılından, yaklaşık XX. yüzyıla değin Osmanlı yönetiminde kalan Selânik şehrinin önemi neredeyse hiç kaybolmamıştır ve doğal bir liman şehri olmasından ötürü ticaretin ve paranın yönetildiği bir merkez halinde varlığını sürdürmüştür. Selânik hakkında elbette daha fazla bilgiye ulaşmak mümkündür. Osmanlı kronikleri dışında özellikle Bizans kronikleri bu konuda oldukça geniş bir bilgi yelpazesi sunmaktadır. Osmanlıların Balkanlardaki izlerine günümüzde kısmen ulaşılmış, kimi zaman araştırmacılar tarafından gün ışığına çıkarılmaya çalışılmış, kimi zaman ise kıymet verilmeyen bir tavırla özellikle bölgedeki Osmanlı mimarisine ait yapılar “olmayan yangınlar ve kazalar” ile açıklanmaya çalışılmıştır.
Son tahlilde bu yazıda kadim bir geleneğe ve kültüre sahip olan Selânik şehrinin siyasi tarihi mahiyetinde bilgiler sunulmak istendi. Bununla birlikte şehrin sosyal-ekonomik ve demografik özellikleri göz ardı edilmeden bütüncül bir değerlendirme yapılmaya çalışıldı. Son olarak özellikle 1403’teki Süleyman Çelebi’nin Bizans ile yaptığı antlaşmanın içeriği belirtilerek, Osmanlıların kuruluş devirlerinde nasıl bir politik dünya görüşüne sahip olduğuna dair önemli bir nokta aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Gökhan Toka
Sosyal Bilimler / Blog Yazarı
gokhan.toka@sosyalbilimler.org
Yararlanılan Kaynaklar
- Melek Delilbaşı, İki İmparatorluk Tek Coğrafya: Bizans’tan Osmanlı’ya Geçişin Anadolu ve Balkanlar’daki İzleri, İthaki Yayınevi, 1.Baskı, İstanbul:2013.
- George T. Dennis (çev. Melek Delilbaşı), “1403 Tarihli Bizans-Türk Antlaşması” Orientalia Christiana Periodica, Vol. XXXIII, 1967.
- Yavuz, Y. Saraç, Osmanoğulları’nın Tarihi, Tevârîh-i Âl-i Osman, K. Kitaplığı Yayınları, İstanbul:2007.
- Speros Vryonis Jr., “The Ottoman Conquest of Thessaloniki in 1430” in Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society, ed. Anthony Bryer and Heath Lowry (Birmingham: Center for Byzantine Studies, 1986).
- Heath W. Lowry, “Portrait of a City: The Population and Topography of Ottoman Selanik (Thessaloniki) in the Year 1478,” Diptycha, Volume 2 (1981).
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları sosyalbilimler.org’a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Aksi taktirde bir hak ihlali söz konusu olduğunda; sosyalbilimler.org, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ancak yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek kullanılabilir. Her türlü alıntı (her müstakil yazı için) 200 kelime ile sınırlıdır. Alıntı yapılan metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Bu metinde yer alan görüşler yazara aittir ve sosyalbilimler.org’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.